Julietta E. Rockefeller Gryffindor &. 5. Sınıf
Mesaj Sayısı : 19 Kayıt tarihi : 23/08/11 Yaş : 27
Mini Lejant Savaş Tarafı: Aydınlık RP Yaşı: 15 RP Partneri: Olacak ^.-
| Konu: Juliet. Çarş. Ağus. 24, 2011 12:01 am | |
| Ad-Soyad: Julietta Elizabeth Rockefeller Karanter Özellikleri: Çoğu kişinin düşündüğünün aksine; şımarık, bencil veya kendini beğenmiş değildir. Aksine etrafındaki insanlara değer verir. Her konuda yardım etmeye çalışır. Bu yüzden başı az belaya gitmemiştir. Onun için dostlarından daha önemli bir şey yoktur. Arkadaşlarını asla satmaz. Onların iyiliği için her şeyi göze alır. Korku nedir bilmez. Bazen salaklık derecesinde cesur davranır. Bazen de en alasından bir Rockefeller olur çıkar karşınıza. Her ne kadar ailesinin görüşlerini desteklemese de, aile bağlarına çok önem verir. Aile geçmişi ve karakter kurgusu: Rockefeller Ailesi, bütün büyücü aleminde tanınan ve saygı duyulan bir ailedir. Tamamen safkan bireylerden oluşur. Zaten eğer muggle-doğumlu veya melez biriyle evlenen bireyler, aileden reddediliyor. Julietta, ailesinin bu safkan takıntısına bir anlam veremiyor. Bu konu hakkında bir çok kez annesiyle kavga da etmiştir. Hemen hemen tüm Rockefellerlar Slytherin binasındandır. Fakat Juliet kan bağının bina seçiminde etkili olduğuna pek de inanmıyor. Ona göre bina seçimi, kişinin kendisiyle alakalı bir durumdu. Ailesinde başka binalara giden kişiler de olmuştur elbet. Aslında ailesi ne ölüm yiyenlerden oluşuyor ne de karanlık tarafta. Sadece safkan takıntılarından dolayı çoğu insan onları öyleymiş gibi görüyor. Lakin dışarıdan bakanlar için gayet karanlık göründükleri de bir gerçek. Fakat Julietta tabuları kırmaya çok meraklı.- Örnek RP:
Genç kız, trabzanlardan indiğinde hiç olmadığı kadar canlı hissetmişti kendini. Oradan atlamak gibi bir niyeti yoktu, bulunduğu mahalleye bakılacak olursa, onu durdurmaya çalışacak biri de yoktu zaten. Tekrar basamağa çıkıp aşağı sarktı. Köprünün altından geçip denize karışan kanalizasyonun kokusu midesini bulandırsa da bir süre öylece kaldı. Sadece düşünceleri vardı, sadece kendi benliği... Gidebileceği bir yer yoktu, arayabileceği birileri de... Yapayalnızdı, beş parasız. Hayatın angaryalarıyla başbaşa kalmıştı. Biraz daha sarktı: Artık sağ ayağı yere değmiyordu. Diğer ayağını da kaldırdı. Bir kez olsun -vasıtasız- uçmak nasıl bir şey hissetmek istedi. Biri onu kolundan tutup çekmeseydi başarılı da oluyordu. Ayakları yere bastığında dünya tekrar eski haline dönmüştü: Eski, renksiz haline... Bir çift ela gözü, bir çift fal taşı gibi ela gözü, kendine bakarken buldu kafasını kaldırdığında. Sonrasında o gözlerin sahibi genç kıza sımsıkı sarılırken L, bir damla göz yaşının yanağından süzülmesine izin verdi. Bir an için yapabileceklerinden o kadar korktu ki, adama daha sıkı sarıldı. Onun yapabileceklerinden değil, kendi yapabileceklerinden. Ah, Tanrım... Ne düşünüyordum ki? Genç adam kızı kendisinden uzaklaştırdı. Onun da aynı şekilde kafası karışmıştı. Aklına gelen ilk soruyla sessizliği bozdu.
-Tanrı aşkına Julia, burada ne aradığını bana söyler misin?!
Genç kız sessizliğini korudu. Topukları, arnavut kaldırımı döverken yavaş adımlarla en yakındaki banka doğru yöneldi. Islak olup olmamasını önemsemeden oturdu. Göz yaşlarıyla parlayan gözleri yerini eski donuk bakışlara bırakırken kendisi de niçin burada olduğunu düşünüyordu. Rüzgar hızlanırken trençkotuna sarıldı, üşümemek adına. Kolay kolay üşümezdi fakat yıllar boyu yavaş yavaş içini kaplayan karanlık onu rüzgardan daha çok ürpertiyordu. Ani bir hareketle yerinden fırladı ve adama döndü. Ne demesi gerektiği bilmiyordu çünkü cevabını bilmediğiniz soruları yanıtlayamazsınız.
-Bilmiyorum, dersem ne dersin?
Dedi, umursamaz bir edayla. Adam hafif bir gülümsemeyle kafasını salladı. Diyebileceği şeyler kafasını doldururken onunla tanıştığı günden beri, onu daha hiç böyle görmediğini fark etti. Onun beş yıl boyunca hiç ağlamadığını... Büyük adımlarla yanına gidip kızın kolundan tuttu ve nazikçe tekrar bankın yanına getirdi.
-Eğer bana 'Bilmiyorum' dersen ben de başka bir şey söylemeden seni buradan götürürdüm, tabi eğer seni bu kadar iyi tanımasaydım... Ama bu durumda ekilmiş biri olarak neden galeriye gelmediğini sorarım, üstelik bir de sen davet etmişken.
Bakışlarını kaçırdı genç kız. Hafif çaplı bir utanma duygusuyla yanaklarına yerleşen kırmızılık aynı hızla kaybolmuştu. Utanmaya alışık değildi çünkü. Eğer karşısındaki sevdiği adam olmasaydı biraz bile olsun suçluluk duygusu hissetmezdi. Gerçi hala bir şeyler hissettiğinden şüpheliydi fakat bu tezini çürüten kişi yanında otururken, böyle bir şeye inanmak zordu onun için. James'in gözlerinin içine baktı. Ne olduğunu bilmediği bir şeyler aradı. Bulduğu tek şey ise 'Aşk'tı. Masum, saf ve bir o kadar tehlikeli olan aşk... Onu bu kadar seviyorken, onu sevmeye bu kadar alışmışken günün birinden onsuz kalacağı fikri kanını donduruyordu. Adamın dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra fısıldadı.
-Seni seviyorum.
Bu iki sözcüğün ardından gelen yoğun sessizlik, genç adamın da aynı sözcüklerle genç kıza cevap vermesiyle dağıldı. Yavaşça kalkarken banktan, buraya bir daha gelmeyecek olmasının ne kadar büyük bir israf olduğunu düşünüyordu genç kız. Kendini rahat hissettiği çok az yerden biri olmuştu burası, kısa bir süre için. Bir kuzgun, gökyüzünü yırtan bir çığlıkla kızın yanından geçtiğinde ise bütün iyi düşünceleri yok olmuştu bir anda. İster istemez tırnaklarını genç adamın koluna geçirdi. Kanat sesleri yavaş yavaş uzaklaşırken parmaklarını, adamın parmaklarına doladı ve başını omzuna yasladı. Onunla her yere gidebileceğini düşündü. Soru sormadan, sorgulamadan... James'in berrak sesi kızı düşüncelerinden sıyrılmaya zorladı.
-Peki, şimdi galeriye mi gidiyoruz? -Evet.
Julia'nın cevabı cevap çabuk gelmişti ve gereğinden fazla soğuk olmuştu. Arabanın yanına geldiklerinde, ki cadı hala James'in neden araba kullandığını çözememişti, adımlarını yavaşlattı. Eski İmpala'yı baştan sona süzerken bu araba da ne bulduğunu anlamaya çalıştı. James'le birlikte olduğu süre boyunca, onun arabasını sevmesini sevmişti her zaman. Dolayısı ile bu durum arabayı sevmesine neden oluyordu. Belki de bindiği tek araba bu olduğu için de olabilirdi. Gözlerini devirerek arabaya bindi. Çalışan motorun sesi, ıssız sokağı doldururken Julia da kayıp giden sokak lambalarının oluşturduğu çizgiye dalmıştı. Bir süre sonra her yer karardı. James bir eli direksiyonda, diğer eliyle uyuyakalan sevgilisinin saçlarını okşadı. Kısa bir süre için bile olsa onu huzurlu görmek hoşuna gitmişti. Tanrı'dan tek dileği hep böyle kalmasıydı. Mümkünse beşinci sınıf olabilir miyim? | |
|
G. Lúthien Quellina Seherbaz & Yönetici
Mesaj Sayısı : 164 Kayıt tarihi : 06/03/11 Yaş : 30
Mini Lejant Savaş Tarafı: Aydınlık RP Yaşı: 24 RP Partneri: Aearion Maeron Athradien ♥
| Konu: Geri: Juliet. Çarş. Ağus. 24, 2011 5:41 pm | |
| | |
|