Vinceria Lineum RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Vinceria Lineum RPG

Harry Potter'ın büyüleyici dünyasına yeni bir pencere, yeni bir soluk!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 İsterik Hınç

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Narcyza Żmichowska
Nightdream Barmaid'i & Veela
Nightdream Barmaid'i & Veela
Narcyza Żmichowska


Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 05/06/11
Yaş : 33

Mini Lejant
Savaş Tarafı: Femina
RP Yaşı: Yirmi.üç.
RP Partneri:

İsterik Hınç Empty
MesajKonu: İsterik Hınç   İsterik Hınç EmptySalı Haz. 07, 2011 11:46 pm

    Narcyza Żmichowska & Brynja Zachwieja


Hayat; doğum ile ölüm arasındaki o ince, pek çoğu için manasını dâhi bulamadan yitip gidiveren o ince çizgi, herkesin bir şekilde anlamını bulduğunu yanılsadığı, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi harcadığı, art arda dizilmiş saniyelerden oluşan bir çeşit yumak... Nasıl betimlerseniz betimleyin, tek bir gerçek vardır ki o da kimileri içinde bulunduğu uzay-zamanda sadece oksijen tüketmek amacıyla var olurlar, hayatlarında en az cheesecake üzerindeki çikolata sosu kadar yapmacık duran amaçları, onları gerçekten yaşamaya değer yapmaz. Veela’nın parmakları arasında duran siyah-beyaz fotoğraftan gülümseyen, kendisine ağzı beş karış açık bakmakta olan onca kadına göz kırpan ve cebindeki galleonların kendini daha “adam” yahut bir ihtimal daha “güçlü” kıldığını düşünen zavallı da onlardan biriydi. Aslında yüzdeye vurulduğunda bu adamın gereksiz olduğunu düşünen pek az kadın olduğuna emindi, hatta Nightdream’e her uğrayışında bir cadı değil de veela olduğundan habersiz olduğu barmaide sarkışının ardından kadının sinirlenmesini de kavrayamıyordu bu kesim. Zaten toplum yargıları denilen o hazır kalıpların her biri karmaşık olmaktan ziyadesiyle uzak, çoğunlukla saçma denecek kadar sade bir düz mantık üzerine oturtulmuştur. Yakışıklı, zengin, olgun bir adam genç bir kadına sarktığında, kadının onu reddetmesi kadar saçma bir şey olamaz, benzeri mantık hatalarının tümü tipik bir toplum yargısı örneğidir. Sarı saçları omuzlarından aşağı dökülmüş, pencereden sızmakta olan güneşin son ışıklarının vurduğu yeşil gözleri, kendi ırkına has, morumsu bir renge bürünmüş cadı yavaşça doğrularak, elindeki kâğıt parçasını, üzerindekini daha dikkatli incelemek istiyormuşçasına yukarı kaldırdı. Gülümsemesinin sahteliği her mimiğinden belli olan adamın suratında son bir insaniyet aradı belki de, bulamayacağını anladığı zaman ise fotoğrafı hızla masanın üzerinde öylece durmakta olan çuval çantanın içine koydu.

Kendisine sarkıntılık etmek en büyük zevki olan Roudolf’un bu denli uzun süre kafasını meşgul ediyor oluşu sinirlenmesine neden olmuş, değişmeye başlayan görüntüsünü kontrol altında tutması epey zorlaşmıştı. Gerilen yüz hatlarının tümü gerçek kimliğini az sonra ifşa edecekmiş gibi görünüyorsa da evindeyken çekinmesini gerektirecek bir durum yoktu. Sözleştiği cadıyla buluştuğunda bir sakatlık çıkmamasını temenni ediyordu sadece, ona Roudolf’tan bahsetmek zorunda kalacağını düşününce muhtemelen sükûnetini muhafaza etmesi pek de kolay olmayacaktı. İnsanî olmadığını açığa vurabilecek kadar beyaz, ışıltılı teni üzerine geçirdiği tek parça, şile bezi geceliği bir çırpıda üzerinden çıkararak vücudunun kusursuz hatlarının hâlâ pencereden içeri sızmakta ısrarcı olan güneş ışıklarıyla buluşmasına izin verdi. Derin bir iç çekişin ardından, o anki konumuna göre tam karşısında bulunmakta olan boy aynasından bedenini izledi kısa bir süre. Kadın bedenine duyduğu saygının çok daha fazlasını hak ettiğini düşünmesi, herhangi bir cadının ya da muggleın asla kendisi kadar güzel olamayacağını bilmesindendi. Adımlarını ufak odasının bir duvarını baştan sona kaplamış gardırobuna yöneltmesi fazla zaman almamıştı; nihayetinde yetişmesi gereken bir yer olduğundan atik davranması gerekmekteydi. Akağaçtan yapılma kapağında gotik döneme ithaf işlemeler bulunan, odadaki herhangi bir eşya kadar zarif dolabından siyah, dizinin bir karış üstünde son bulan bir elbise çıkararak aynı çabuklukta bedenine geçirdi. Tüm bedenini sarmalayan kumaşın teniyle yaptığı tezadı pekiştirmek amacıyla dudaklarını kırmızı bir rujla renklendirmiş, biçimsiz görünen çantayı boynuna takmış, ardından hızlı adımlarla odayı terk edivermişti. Biraz önceki slow-motion hareketleri hesaba katılırsa bu kısım o denli çabuk gerçekleşmişti ki, birinin ileri tuşuna basmış olduğunu düşünmenizde hiçbir sakınca yoktu.

Brynja’ya göndermiş olduğu baykuş postasını ne denli bir hınçla yazdığını bilmiyordu, ancak buluşma yeri olarak belirttiği mekânın neresi olduğunu hatırlaması zaman aldığından kapıdan çıkmasıyla evin önünde duralaması bir olmuştu. Alevlerinin etkisi tamamen geçmiş, bir iki saniye içinde batan güneşle birlikte gözlerinin de bilindik mavi-yeşil arası tona dönüşünün ardından, kendinden pek de emin olmayan adımlarla kafasında çizdiği rotada ilerlemeye koyuldu. Kafasından geçen onca düşünce ışığında, her an bir şeyden çok daha fazla emin oluyordu ki, o da Roudolf’un başına gelebilecek her türlü şeyi görmek, hatta kendisi yapmak istediğiydi. Onun elleri arasında can verişini öylesine arzuluyordu ki... Ama onun gibi hem güçlü, hem de göz önünde bir büyücüyü öldürmeye kalkmak için tecrübeli olmak gerekiyordu öncelikle. O an kendi başına bulunacağı herhangi bir girişim hem saklamaya çalıştığı kimliğini açığa çıkaracak, hem de muhtemelen canından olmasına sebebiyet verecekti. Bu nedenle o cadıya güvenmek zorundaydı, hoş, güveniyordu da. Kendi ırkıyla kıyaslandığında oldukça güzel, hatta fazlasıyla güzel olan kadına öncelikle görünüşü, sonrasında ise mesleği nedeniyle oldukça saygı duymaktaydı. Eğer bir erkek olsaydı, onunla birlikte olmak tek emeli olabilirdi rahatlıkla. Pek az kadının olmayı başardığı kadar güçlü ve kendinden emin görünen cadı rahatlıkla yapmak istediği şeyin üstesinden gelebilecek kapasiteye sahipti. Yüzünde kendine duyduğu memnuniyeti belirten hoş bir gülümseme belirmiş, cadının adımlarını Paradis Terrestre tarafına doğru hızlandırmasıyla o tebessüm etkisini az da olsa yitirmişti. Piknik yerinin bu saatlerde pek kalabalık olmayacağını düşündüğünde haksız olmadığını rahatlıkla görebiliyordu. Hemen hemen kimsenin olmadığı, günün yorgunluğunu üzerinden atamamış alandan geçerek göl kıyısına, ardından buraya gelen pek az kimsenin bildiği, gölün birkaç yüz metre ilerisinde bulunan koruluğa yöneldi. Misafirinin bir şekilde burayı bulacağına inancı tam olduğundan, yosun tutmuş kayalıklar ve ağaçların gövdesini işgal etmiş sarmaşıklar ile bambaşka bir havaya sahip alanda öylece beklemeyi tercih etti seslenmek yerine. Yüzü kendi geliş yönüne bakacak şekilde ağaçlardan birine yaslanarak çantasının içinden Roudolf’un fotoğrafını çıkardı ve adamın bitmek bilmeyen sırıtışını izlemeye koyuldu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İsterik Hınç
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Vinceria Lineum RPG :: Paris :: Paradis Terrestre-
Buraya geçin: