"Buldum!" diye bir ses yankılandı geniş, çalışma odasının içinden. Sonunda kendisine atılan son üç postadan "Godric's Hollow", "Kuzeydeki papatyalı yol" ve "50km" sözcüklerini çıkarmıştı. Bulduğu bilgileri teyit etmek için tekrar tekrar kontrol etti. Emindi! Bu bilgiler postaların içine şifreli şekilde yazılmıştı. Acaba hayalini kurduğu Leighton'ın evini mi bulacaktı? Bu gece ya büyük bir neşeyle bu eve dönecek ya da büyük bir hayal kırıklığı ile dönecekti. Artık uyuyamazdı, gidip kontrol etmeliydi. Ahşap sandalyeden usulca kalkıp sandalyeyi masanın önüne doğru ittirdi. Askılıktan ince bir mont ve askılığın yanında duran süpürgesini alıp dışarıya doğru hareketlendi. Bu mont sıradan bir mont değil, iç cepleri büyü ile genişletilmiş her türlü malzemenin içinde bulunduğu bir monttu. Godric's Hollow'da bulunan evinin dışına çıktı.
Evinin kapısını kapatıp her zamanki kilit büyüsünden yaptı. Artık yolculuğa hazırdı. Birkaç santim yürüp meydana ulaştıktan sonra asasını kılıfından çıkarıp bir şeyler mırıldandı. Asa yavaşça kuzeye doğru döndü. Alistair gecenin karanlığında ufak bir tebessüm etti. En uzaktaki biri bile Alistair'in parlayan gamzelerini fark edebilirdi. Kuzeye doğru yürümeye başladı. Çok geçmeden ilerde fosforlu kalemle boyanmış gibi parlayan beyaz papatyaları gördü. Papatyalar bir toprak yolun etrafına konuşlanmıştı. Alistair bir eli asasında yola doğru girdi. Yaklaşık 1km yürüdükten sonra elini asasından çekip diğer elindeki süpürgesine bindi.
Uzun bir yol aldıktan sonra siyah, sivri çitleri gördü. Hemen süpürgeden inip asasıyla süpürgeye zarifçe dokundu. Süpürge havada süzülüp gözden kayboldu. Bu sefer asasını kılıfına koymadan, asası elinde olarak, çitlere yaklaştı. Çitler siyah renkteydi ya da en azından gece öyle görünüyordu. Uçları sivriydi. Birkaç dakika durup etrafına baktı. Çitleri atlamadan geçmenin bir yolunu arıyordu. Doğuda büyük, kasvetli bir kapı gördü. Kapıdan evin bahçesine girdi. Sonunda hayalini kurduğu şeye ulaşmış mıydı? Öyle olmasını umuyordu. Çünkü eve uzun zamandır uğranmamıştı. Bahçesi bakımsızdı ve otlar kurumuştu. Bahçeyi incelerken evin kapısının aralıklı olduğunu fark etti. Kapının önüne gelip sessizce kapıyı açmak istese de ayağıyla ittiğinde eski olduğundan kapı gıcırdayarak açıldı.
Evin içine girdi. Önce hiçbir şey yapmadan etrafı süzdü. Duvarlar ile tavanın birleştiği yerleri örümcek ağları kaplamıştı. Tam lumos büyüsünü yapacaktı ki ilerde ateşin parıltısını gördü ve sesini duydu. Yavaş adımlarla, tetikte bir şekilde koridoru takip etti. Büyük salona çıkmıştı. Karşısında eski, siyah bir koltuğun üzerinde oturan oldukça yaşlı ve cüppe giyen bir adama rastladı. Gördüğü karşısında şaşkına dönmüştü. Ne umuyordu ne bulmuştu. Sadece "Merhaba..." diyebildi.